İçeriğe geç

Anlaşmamak nasıl bir duygu ?

Anlaşmamak Nasıl Bir Duygu? Küresel ve Yerel Bir Bakış

Hepimiz hayatımızda en az bir kez, birileriyle anlaşamadık, kelimeler yanlış yerden çıktı, düşünceler birbirine karıştı. Kimisi küçük tartışmalar, kimisi büyük anlaşmazlıklar… Ama “anlaşmamak” deyince aslında neyi kastediyoruz? Gerçekten birinin söylediklerini anlamamak mı, yoksa farklı dünyalarda olmak mı? Ya da bazen, dildeki yanlışlıklar ve kültürel farklar mı tüm bu “anlaşmama” duygusunun temelinde? Bugün, bu karmaşık ama bir o kadar da yaygın olan duyguyu farklı perspektiflerden inceleyeceğim. Hadi başlayalım!

Anlaşmamak: Duygusal Bir Çatışma mı, Zihinsel Bir Engelleme mi?

Anlaşmamak, çoğunlukla duygusal bir çatışma gibi algılanır. Bir şeyler söylenir, bir şeyler duyulur ama anlam derinliği kaybolur. Hani bazen şunu hissedersiniz ya: “Bu kişiyle aynı dili konuşmuyoruz.” Ya da, “Beni anlamıyorlar, ben onları anlamıyorum.” Bu gerçekten çok evrensel bir duygu, Türkiye’de de, Amerika’da da, Japonya’da da benzer şekillerde hissedilen bir şey. Ama işin ilginç kısmı, bazen anlaşamamak, aslında sadece kelimelerle ilgili değildir. Asıl mesele, iki farklı bakış açısının birbirine ne kadar uzak olduğu ile ilgilidir. İki kişi arasındaki düşünce farkları, o kadar büyük olabilir ki, doğru ya da yanlış olmaktan çok, dünyayı farklı şekilde algılamak söz konusu olur.

Bir gün ofiste arkadaşım Sinan’la konuşuyorduk, bir iş projesi üzerine. O, her şeyin “hesaplanabilir” olduğunu savunuyordu; “Bunlar sayılabilir, şunlar hesaplanabilir,” diyor. Ben ise işin insani, duygusal yönlerinin de önemli olduğunu anlatmaya çalışıyordum. Hani o an, birbirimizi tam olarak anladığımızı düşünmüyorum ama konuşmamız ilerledi. O anda şunu düşündüm: “Gerçekten anlaşamıyor muyuz, yoksa sadece bakış açılarımız çok farklı mı?” Aslında belki de o an bir anlamda anlaşmamak, sadece farklı dünyanın kapılarını açmak gibiydi. Hepimiz farklı açılardan bakıyoruz, bu kadar basit.

Kültürel Farklılıklar ve Anlaşamamak

Burada Türkiye’deki yaşamla, diğer kültürlerdeki yaşamı biraz karşılaştırmak ilginç olabilir. Türkiye’de çok farklı insan tipleriyle karşılaşabiliyoruz. Aynı şehirde, aynı mahallede yaşayıp, bambaşka değerlerle büyüyen insanlar var. Birisi için “başarı” demek, yüksek maaş ve statü anlamına gelirken, bir diğeri için “başarı” demek, huzur ve ailevi bağları korumak anlamına gelebilir. Bu kadar farklı bakış açıları, doğal olarak bazen anlaşmazlıklara yol açar. Bu noktada anlaşmamak, aslında birbirimizin dünyalarını tam olarak anlamamak olabilir. Ve evet, bizler bazen “çok kültürlü” bir ortamda yaşıyor olsak da, insanlar arası bu farklar, ne yazık ki hala çok sık karşılaşılan bir gerçek. Kültürel arka planlar çok farklı olduğunda, bazen birbirimizi anlamak neredeyse imkansız olabilir.

Mesela, Japonya’da, insanlar genellikle çok daha dolaylı yollarla iletişim kuruyor. “Hayır” demek yerine, çoğu zaman “daha sonra konuşalım” ya da “belki” gibi ifadeler kullanılır. Japon kültüründe birinin doğrudan reddedilmesi, toplum içinde “gözdağı” anlamına gelebilir. Türkiye’de ise “hayır” daha doğrudan bir cevap olarak kabul edilebilir. Bu tür kültürel farklılıklar, uluslararası ilişkilerde ya da hatta bir iş toplantısında anlaşmamamıza neden olabilir. Japon biriyle anlaşamamak, sadece dildeki farklardan değil, derin bir kültürel bariyerden kaynaklanabilir. Ama aynı zamanda bu durum, çok farklı bakış açılarını anlamaya çalışma fırsatıdır da.

Anlaşmamak Türkiye’de Nasıl Görülüyor?

Şimdi gelelim bu konuyu biraz daha yerel açıdan incelemeye. Türkiye’de, insanlar birbirleriyle anlaşamadıklarında çoğu zaman “kızgınlık” ve “öfkelenme” gibi duygular devreye girer. Çünkü bizde “anlaşmak” bir tür sosyal kabul ve onaylama olarak görülür. Yani, birisi sizinle aynı fikirde değilse, bu genellikle bir tür reddedilme olarak algılanabilir. Çoğu zaman, anlaşmazlıklar çok kısa sürede büyük tartışmalara dönüşebilir. “Ne demek anlaşamıyoruz?!” gibi bir ruh haline bürünebiliriz. Bunda toplumsal bir baskı da olabilir; sanki herkesin aynı fikirde olması, ortak bir anlayışa sahip olması gerektiği düşünülür. Tabii, anlaşmak da bazen “toplumun doğruları”na uyum sağlamak gibi bir anlam taşır.

Mesela, her öğlen yemek molasında ofisteki arkadaşlarla yaptığımız o “hangi restoranda yemek yiyelim?” sohbeti… Hepimizin farklı yemek tercihleri ve damak zevkleri var. Ama bazen, biri bir öneride bulunuyor, ve diğeri hiç istemediği bir şeyi öneriyor. Yavaşça herkes birbirinin fikirlerini sorgulamaya başlıyor, tartışmalar başlıyor. İşte, bu sıradan bir “yemek seçimi” bile Türkiye’de büyük bir anlaşmazlıkla sonuçlanabilir. Anlaşamamak, küçük bir meselede bile hızlıca büyüyebiliyor. Halbuki bu küçük anlaşmazlıklar, çoğu zaman sadece düşünce farklarının ve farklı bakış açıların bir yansımasıdır.

Anlaşmamak ve İçsel Düşünce: Kendimizi Anlamak

Son olarak, anlaşmamak sadece dışarıdaki insanlarla ilgili değil, bazen kendi içimizde de yaşadığımız bir durumdur. Özellikle genç yaşlarda, kafamızda sürekli bir “ne yapmak istiyorum?” sorusu dönüp durur. Herkesin kendi yolunu bulması zor. Bazen kendi içimizde bile anlaşamazken, başkalarıyla nasıl anlaşacağımızı bilemeyebiliriz. Bu da doğal, değil mi? Herkesin bir içsel yolculuğu var ve bu yolculuk bazen kendimizle anlaşmamamıza neden olabilir.

Sonuç Olarak: Anlaşmamak, Bir Fırsattır

Yani, anlaşmamak bir yandan zorlayıcı ve gerilimli bir duygu olsa da, aslında yeni perspektifler kazanmak, daha derinlemesine düşünmek için bir fırsat olabilir. Küresel ve yerel açıdan baktığımızda, kültürler arası farklılıklar ve bireysel bakış açıları anlaşmazlıkları doğurur. Ama bu anlaşmazlıklar, aslında daha zengin, daha çeşitli düşüncelerin bir araya gelmesi anlamına gelir. “Anlaşmamak” sadece bir duygu değil, bir iletişim biçimi ve bazen bu durum, daha fazla anlayışa ve empatiye yol açabilir. Her durumda, en önemli şey, farklılıklara saygı göstermek ve iletişimi açık tutmaktır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

şişli escort
Sitemap
ilbet yeni giriş adresibetexperbets10